Ötekisi Kendisi Olanlar Yazdır

        Ötekisi  Kendisi Olanlar         (4 Şubat 2011, Cuma)

Her şey zıddıyla kaimdir, derler. Gece-gündüz, aydınlık- karanlık, küfür-iman, cennet-cehennem, sıcak- soğuk, hak-batıl, zalim-mazlum, ezen-ezilen...

Bu hâl, insanlar için de geçerlidir. Anlam kazanmamız için ötekimizin olması lazım, ötekisi olmayan aslında yok demektir.

Hayatta hiçbir şeye kızmayan, hiç düşmanı olmayan insan acaba var mıdır? Böyle bir şey mümkün müdür?

Necip Fazıl?ın

"Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;

Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!.."  dizeleri insanî durumumuzu izah ediyor.

Tek tek her bir fert için öteki.

Toplumlar için öteki.

Medeniyetler için öteki.

Tüm insanlık için öteki.

?

Ötekilerimiz, bizim ne olduğumuzu veya ne olmadığımızı ortaya çıkarır.

Her insanoğlu kendi içinde de birbirine zıt hisler, duygular taşır. Allah benliğimize zıtları yerleştirmiştir ve biz insanları insan kılan da bu tezatlar, çatışmalar, çelişkilerdir.

Allah, bize, içimize, karakterimize, kin-sevgi, düşmanlık-dostluk, merhamet- zulüm, cimrilik- cömertlik, sertlik- yumuşak huyluluk vb. hasletler yerleştirmiş, bu tıynette yaratmıştır. Mayamız bu çelişkilerin hepsini bünyesinde taşıyor.

Bunları yok etmek elimizde değildir, öyle ise bu zıtlıklar içerisinde nasıl davranacağız? Bu zıtlıklarla ötekileştirme arasında nasıl bir bağ vardır?

Bu hususla ilgili Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurur: ?Her bir nefse ve onu düzenleyene, sonra da ona hem kötülüğü hem de takvayı ilham edene.?  (Şems, 7-8) Burada içimize fücûru ve takvayı yerleştirmiştir. Yani hem iyiliği hem kötülüğü beraber bulunduran bir yaratılış söz konusudur.

İki zıtlık söz konusu edilmiştir: fücûr ve takva.

Fücûr: Dindarlık örtüsünü veya perdesini yırtmak veya yarmak, çokça günah işleyene fâcir denir. Demek ki fücûr kötü haslettir.

İkincisi takvadır: Kök olarak vikaye(koruma) kökünden gelen bir kelimedir. Allah?tan korkma, günah işlemekten kaçınma, ibadete devam etme? yani Allah?a sığınma. Burada da içimizde olan iyi hasletleri koruma vardır.

Devamındaki ayet bunu açıklıyor: ?Nefsini temizleyen muhakkak felah bulmuştur. Onu örten de ziyan uğramıştır.? (Şems, 9)

Başka bir yerde de iyi olan hasletlerin bile kötülüğe vesile olabileceğini bize bildiriyor Yüce Allah: ?De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah?tan, peygamberinden ve O?nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah?ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fâsık topluluğu doğru yola erdirmez.?  (Tevbe, 24)

Burada sayılan babalar, oğullar, kardeşler, eşler, aşiret, mallar, ticaret, meskenler? aslında insan için gerekli ve lüzumlu olanlardır, fakat bu lazım olmaklık ehemmiyet sırasını değiştirir ve asıl gaye olan Allah yolunda cihattan alıkoyarsa o zaman bizim ötekilerimiz olur.

Bazı sofilerin "nefsini öldürme" diye tarif ettikleri riyazet, İslâm?ın ruhuna ve insanın yaratılışına yani fıtratına terstir.

İhsan, tevazu, takva, birr vb. terbiye metotların ana hedefi nefsimizdeki rahmanîliği kuvvetlendirmek, şeytanî tarafını geriletmek suretiyle sırat-ı müstakimde sebatı sağlamaktır.

Yoksa nefsanî olanı yok etmek İslâm?da yoktur, terbiye etmek dizginlemek ve şeriatın dairesinde kalmasını sağlamak vardır.

Her bir ferdin ötekisi, kendisini kötülüğe sürükleyen ne ise odur. Bu bazen heva ve hevesimiz olur, bazen evlad u ıyalimiz olur, bazen mal mülk olur, bazen makam mevki olur.

Demek ki ben-i Âdem'in içinde, özünde zıtlıklar var ve bunların içerisinde ötekileştirilmesi gereken hasletler var.

Hangi haslet ne zaman ötekimiz konumuna düşüyor veya o konuma yükseliyor, onu anlamak uyanık olmayı gerektirir.

Bir de öteki olduğu apaçık olan hususlar vardır. Mesela, içki içmek.

Buradan hareketle şunu da söylemek mümkündür, haram olan her şey insan için zararlıdır ve ötekimizdir.

Bünyemizde var olan bu zıtlıkların içinde rahmanî olanları kuvvetlendireceğiz, şeytanî olanları rahmanîlere tâbî kılacağız. Vazifemiz budur, yoksa şeytanî taraflarımızı yok etme veya yok sayma işlemine girişmek değildir. Öyle olmamız gerekseydi, Allah bizi günah işlemeyen bir hilkatte yaratırdı.

Rahmanî ve şeytanî taraflarımıza eşit derecede bakamayız, ikisine eşit bakarsak şeytanîlik rahmanîliği boğar.

Rahmanî tarafımıza bakalım ve onu besleyelim ki şeytanın ve şeytanlaşanların kucağına düşmeyelim.

?