Yerel Seçimde Muhalefet Yazdır

(25 Ocak 2019, Cuma)

Türkiye yerele seçime kitlenmiş durumda.

AKP merkezli bir değerlendirme yapılıyor.

AKP’nin siyasi yorgunluğu, belediyelerde yaptığı hatalar, kayırmalar, diğer partililere karşı adil davranamaması, parti içi demokrasinin olmayışı, adayları belirlerken halkı değil parti içi dengeleri gözetmesi, yeniliğe değil tecrübeye ağırlık vermesi, dış siyasetteki yanlışları…

Bütün bunlar fatura edilerek yerel seçimlerde kullanılıyor.

Fakat AKP’li belediyelerin yaptığı devrim niteliğindeki devasa hizmetler görülmek istenmiyor.

İstanbul ve Ankara’da yapılan belediye hizmetleri Türkiye gerçeği göz önüne alınırsa yarım asırlık, bazıları asırlık hizmete bedel.

İstanbul’da; akmayan sular, sık sık ve uzun zaman elektrik kesintileri, hava kirliliği, haliç kokusu, trafik rezaleti…

AKP dış dünyadan yardım almadan, bazılarını da şehrin kendi imkanlarıyla çözdü.

KİT yapısını değiştirdi hem kâr eder hale getirdi hem de halkın hizmetine açtı. Önceden belli bir azınlığa tahsis edilen belediyeye ait yerler tüm halka açıldı. Aslında devletin asık sureti AKP hükümeti tarafından halka karşı yumuşak ve müşfik hale getirildi.

AKP’nin dışında olan diğer illerin belediye hizmetleri ve açmazları nelerdir, bunlar gündeme bile gelmiyor.

Bunu gündeme getirmek hükümet yardakçılığı sayılıyor. Halbuki neyi değerlendirirsek değerlendirelim; olduğu gibi anlatmak ve aktarmak görevimiz var. Taraf tutmayacağız, adil davranacağız. Yerel seçimlerde de buna riayet edeceğiz.

İyiye iyi, güzele güzel, kabihe kabih yanlışa yanlış diyebilmemiz insanlık vecibemiz.

CHP’nin belediyeciliği, ideolojik esasa dayandırılmış. Hizmet olmazsa da olur, yeter ki cumhuriyet ilkelerine sahip çıkılsın, Atatürk’ün açtığı yoldan yürünsün.

Bir de kültürel faaliyetler öncelensin. Kültürden anladığı da batı tarz düşünceyi öven ve İslam’a, örf adet ve geleneklere karşı çıkan, yer yer hakaret eden tarzdaki bir kültür.

CHP’li belediyeler, alışılagelmiş mutlu azınlığı kayırıyor. Fakat bu kayırmacılık olmuyor, lakin AKP’de bir Anadolu insanın önü açılırsa bu kayırmacılık oluyor. Bu çifte standart, bu dilemma ne hikmetse göze batmıyor. Hatta görmezden geliniyor.

Gidin Kadıköy’ün arka sokaklarına bunu rahatlıkla müşahede edebilirsiniz.

CHP ve İYİ parti tamamen AKP’nin yanlışları ve eksiklikleri üzerine bir siyaset yürütüyorlar. Bu bir yere kadar normal görülebilir. Çünkü bu iki parti iktidar nedir bilmez.

CHP, bugüne kadar iktidarı, ancak zinde güçlere dayanarak elde edebilmişti. Onun için her ihtilal sonrası CHP’ye ya doğrudan iktidar verilmiştir. 27 Mayıs ihtilalinden sonraki devir gibi, ya da dolaylı 12 Mart muhtırasından sonraki durum gibi. 12 Eylül biraz farklı gibi görünse de neticesi, batı tarzı bir işleyişe hizmet etmiştir. İlk bakışta CHP zarar görmüş görünse de uzun zamanda CHP zihniyetine hizmet etmiş oldu. 12 Eylül zihniyetini öven sağcı muhafazakarların sadece bir kısmı, altından kaydıkları zemini yeni fark etmeye başlıyor.

Bugün AKP vasıtasıyla Batıya entegre edilişimizin önünü Özal açtı, Özal’ın önünü de 12 Eylül ihtilali açtı. AKP’ye karşı çıkıp Özal’ın siyasetini yere göğe sığdıramamayı anlamak hayli güç.

İYİ partinin nereye evireceği siyasette nasıl bir zemine oturacağı henüz belli değil, bir arayış içinde, hangi sosyal tabana hitap ettiği de muğlak. Milli ve manevi değerlere yaslanıp CHP ve örtülü şekilde HDP ile ortak siyaset gütmekle yerel seçimlerde bazı mevziiler elde edebilir lakin toplumsal bir zemin hazırlamaya hizmet edemez. Şu an sadece MHP ve AKP tabanına hitap ederek oraya karşı insanları soğutma ve mevcut hükümeti yıpratma vazifesini ifa ediyor. Kendine nasıl bir sosyal taban oluşturacağı da muğlak ve müphem, sadece AKP iktidarının eksikliklerini abartarak yer edinmeye çalışıyor. Buna muhalefet için muhalefet demek yanlış olmasa gerek.

İYİ parti hangi siyasi boşluğu dolduruyor?

Yerelde kazanacağı belediye başkanlarıyla acaba nasıl bir idare biçimini getirecek?

Milli duruşu ile mevcut ittifaklarını nasıl izah edecek?

Kimse İYİ partiye bu tür sorular sormuyor, sadece MHP ve AKP’yi nasıl yıpratacak o alana çalıyor ve öyle bir siyaset yolunu seçmiş durumda.

HDP bir partiden ziyade Kürtçülük hareketinin görünür yüzü, kamuflaj edilmiş hali, onun sivil uzantısı gibi duruyor. Ülkenin birliğine ve dirliğine bir tehdit unsuru olarak icraat yapıyor. Beynelmilel güçlerle Türkiye aleyhinde her platformda açıkça çalışıyor, ülke düşmanlığıyla AKP düşmanlığını eşitlemiş durumda, AKP’ye saldırısı ülkeye saldırıya dönüşmüş vaziyette.

Kendisine oy verenleri bu ülkeye aidiyetlerini yok etmeye çabalıyor, Türkiye ile hangi ülke zıtlaşsa o ülkeyi tutuyor, hem içeride hem dışarıda ülkeyi karalıyor. Oluşturduğu diasporasıyla,Türkiye karşıtı beynelmilel legal ve illegal örgütlere zemin hazırlıyor, bilgi aktarıyor.

Belediyecilik diye bir dertleri yok varsa yoksa kimlik siyaseti. Etnisiteye dayalı bir siyaset. Bu siyasetin getirdiği zararları ve ülkenin başına nelerin getireceği kimsenin umurunda değil yeter ki AKP yıpransın.

Böyle bir atmosferde yerel seçimlere gidiliyor.

AKP’nin içinde de AKP’yi yıpratan çokça kişi, klik var.
Muhalefet yerel seçimlerden kârlı çıkabilirse, seçim sonrası yeni cumhurbaşkanlık sisteminin meşruiyeti gündeme gelir. Tayyip Erdoğan’ın başkanlığı tartışmaya açılır ülkede yeni bir siyasi kriz oluşturulur.

Muhalefetin AKP’den devralacağı yeni belediyeler olursa o belediyelerin, rüşvetçiliği, adam kayırmacılığı…öne sürülerek bir kampanya başlatılır, hizmet ötelenir.

Türkiye birkaç senesini bununla kaybeder.

Bu hale getirilen ülke dış dünyanın baskına karşı direncini de yitirir.

Bunlar görünen ve uç veren hususlar olarak öne çıkıyor. Yani muhtemel gelişmeler.

Bütün bunlar AKP’nın yanlışlarını sineye çekmeyi gerektirmez. AKP kendini yenilemeli, yeni bir vizyon ve siyasi tarzla halka güveni tazelemelidir. Suçu halkta değil kendinde bulmalıdır.

Tarihten, bilhassa Osmanlının son döneminden ciddi dersler çıkarmasına yönelmeli.

Osmanlının yıkılışını sadece İttihat ve Terakki partisinin yanlışlarına bağlama ucuzculuğundan kurtulmalıdır. Gerileme döneminin hatalarını ve eksikliklerini görmeyip sadece muhalifleri suçlama ciddi siyasi tahlil değildir. Osmanlı iktidarları bunun sorumlusu ve müsebbibidir.

Bugünkü iktidar da sorumluluktan muhalefeti suçlayarak kurtulamaz. Birinci derecede iktidar sorumludur, ikinci derecede muhalefet.

Eğer muhalefet de İttihat ve Terakki gibi davranırsa ülkeyi felakete sürüklemeyi hızlandıracak ve tarih önünde indellahta mesul olacak.

İktidar da muhalefet de ülkenin geleceğini yerel seçimlere kurban etmesin yoksa bu ülkenin gerçek sahipleri ülkesine sahip çıkmanın yolunu bulabilecek akil baliğ durumundadırlar. 15 Temmuzu bir de böyle değerlendirsinler. Ülke menfaati olunca bu millet kimseye acımaz.