| YENİ AHVAL - 3 |
|
(04 Ağustos 2025, Pazartesi) BÖLGESEL VE KÜRESEL KUŞATMALAR
Gazze ve Suriye Kuşatmaları İsrail Siyonist şer odağı çete, 1 sene 11 aydır işgal etmek için var gücüyle Gazze'ye saldırıyor. Dünyanın gözü önünde, canlı yayında sadece kendisiyle savaşanları değil, kadın-çocuk-yaşlı-hasta- basın mensubu- yardım götüren yardımseverler-doktorlar... ayırımını yapmadan katlediyor/ şehit ediyor. Zaman zaman kendilerinin de inanmadığı gerekçeler (!??) ileri sürerek kendini koruduğunu, saldırıya maruz kaldığını, bunun için nefs-i müdafaa ettiğini dahi söyleyebiliyor. Bu yalanlara inanan olmadığını kendisi de, o canavarı savunanlar da biliyor. İnsanlık bir imtihandan geçiyor; Gazze imtihanı. İnsanlık imtihanı, vicdan imtihanı, fıtratı koruma imtihanı, insan olma imtihanı. Ehl-İslam'ın, bâlâda mezkûr olan mesuliyetlerin yanısıra iki ilave mesuliyetleri daha var; biri aynı bölgenin insanları olmak. Komşuluk hakkı, birlikte yaşama hakkı-hukuku, tarihte ortak kaderi birlikte paylaşma hakkı, coğrafyanın bitişik oluşu... Diğeri ise aynı dine inanıyor olma hakkı. Yani aynı ümmetten olma, aynı düşünceyi-tasavvuru paylaşma, aynı itikadı benimseme, aynı Allah'a inanma. Aynı kıbleye dönerek ibadet etme. Her gün beş vakit kıldıkları namazda aynı ibadetleri tekrarlama. Mesela namazda her rekâtta Fatiha suresini okuma. Her cuma günü haftalık bir araya gelme ve orada okunan hutbelerin ana iskeleti aynı olma durumu...
Müslümanların Gazze'ye sahip çıkma konusunda mecburiyetleri var, ileri sürecek bir mazereti yok. Meselenin bir başka yönü, vicdanını kaybetmemiş bütün insanları sorumlu tutarak en sorumlu olanları rahatlama gibi bir durum da var. Sanki vicdan sahibi herkes mesul olunca Müslümanların mesuliyetleri, azalıyor veya kalkıyor. Gazze savaşı, Müslümanların savaşıdır. Kudüs bütün semavi dinlerin ortak kutsalı olsa da Müslümanların ilk kıblesidir, mirac burada gerçekleşmiştir. Ayrıca ... dinlerin son temsilcileri Müslümanlardır, dolayısıyla Yahudilik ve Hıristiyanlık için kutsal olanın bekçiliğini yapmak da Müslümanların görevidir. Daha birçok gerekçe sıralanabilir... Acziyet gösteren Müslümanlar, zilletlerini hafifletmek için türlü bahaneler bulmaya gayret gösteriyorlar. Umutlarını başkasına bağlıyorlar. ABD, İsrail'i frenlesin diyorlar. Trump bu işi hâl edebilir, hatta ediyor intibaını bile vermeye çabalıyorlar. Sanki ABD-İsrail arasında çok farklılıklar var, ABD İsrail'den kurtulmak istiyor lakin bir türlü işleri rayına koyamıyor. Bir adım daha ileri gidenler de var, umutlarını İsrail içindeki muhaliflere bağlamış. Sanki Netanyahu iktidardan düşerse İsrail insanileşecek, Gazze'den çekilecek, elini artık kana bulamayacak. Kimi BM'ye meseleyi havale etmeyi vazife edinmiş. Bunlar olmadı, bu sefer Rusya-Çin vb. ülkelere bel bağlama, onlar Filistin'e Gazze'ye sahip çıkarsa ancak İsrail durdurulabilir. Yukarıda değinilen bazı şeyler gündeme getirilebilir, İsrail'i dünya kamuoyunda sıkıştırılabilir. Vicdanlı insanları harekete geçirmek ve baskı uygulamak için devreye alınabilir. Bütün bunlar bir iradenin, bir sahiplenmenin parçası olursa bir değer ifade eder. Nasıl sahiplenmesi lazım gelirse öyle sahiplenen azimli bir güç, Gazze meselesine sahiplenecek ve onlar bu sayılan planları uygulayacak. İşte o zaman İsrail ve ona sahiplenenler ancak geri adım atacak. Peki o güç var mı? O güç Filistin'in içinden çıkar mı? Filistin'den çıkan güç, Kassam Tugayları / HAMAS, üzerine düşeni yapıyor, işaret fişeğini ateşledi. Kendilerine çok bedel ödetilen bir kalkışma. Bundan sonra vazife bütün Müslümanların. Filistin'in dışındaki Müslümanlar, bu genelleme, var sayılan Müslüman Ümmet -daha önce değinildiği gibi- fert fert olarak vardır. Aralarında bir iman bağı var, ama bu inanç; şuura, iktisadi- siyasi- sosyal bir yapıya dönüşmüş değil. Asıl bunu sağlamak lazımdır. Yani birliktelikler kurulmalı. Kültürel birlikteliklerimiz ne denli gerçekçi ve işlevsel önce ona bakmaklığımız gerekecek. Dünya Müslümanların ortak kavramları bile tartışmalı. Belki aynı kavramları lafzen kullanıyor olabiliriz ama kavramlara atfetttiğimiz anlam, yüklediğimiz mana çok farklı olabilir. Önce bir literatür -dil kullanım- birliğine ulaşmalıyız. Mesela şura kavramımız var. Herkes şuranın gerekliğinden dem vurur, ama hayatına tatbik eden kaç kişi, cemaat, kurum, devlet vardır şurayı hakikatiyle uygulayan. Fikirlerini dikte ettirmenin anlamı, şura olamaz. Bütün kavramlarımızı önce doğru ve yerinde kullanmalıyız, bu yetmez ortak bir değer atfetmeliyiz ve gereğince amel etmeliyiz işte o zaman kavram değerini bulur ve bizim ortak hareket etmekliğimizi sağlayabilir. Denilebilir ki, bunların Filistin ile Gazze ile Suriye ile ne ilgisi var. Ortada bir yangın var, sen nelerden bahsediyorsun... Yangını görüyor ve yaşıyorum, ciğerim parçalanıyor, içimdeki alevlenen ateşi söndürmek istiyorum, ama ne yazık ki söndürmek istediğim ateş gittikçe alevleniyor, içimde ateşi söndürecek bir şey bulmakta zorlanıyorum. İnsanlığımdan, bilhassa Müslümanlığımdan utanmaya başlıyorum. Seyir ettiğim manzara dayanılacak türden değil, tarihin hangi döneminde böyle vahşet yaşandı acaba diye kendime soruyorum. Sonra dönüp Filistinlilerin Gazzelilerin direnmesi gerekir, Gazzeliler topraklarını terk ederse bir daha dönemezler, onun için orada ölümü beklesinler diyenlere de husumet beslemekten kendimi alamıyorum. Ölüme terk edilmiş, açlıktan kemikleri erimeye başlayan çocukları görüp hâlâ Gazzeliler dirensin, HAMAS bu şartlarda ateşkes kabul etmesin, diyenlere de hayıflanıyorum. Şu an Gazze'de insanlık can çekişiyor, vicdan tarihe karışıyor, Müslümanlık kitap sahifelerine hapsoluyor... Yangınların, kuraklığın, bereketsizliğin Gazze'de açlıktan can çekişen o yavruların ahının feryadının arş-ı âlâya yükselmesinin yere inen aksi cezası olduğuna inanmaya başladım. Ne Kudüs ne Şam ne Mekke ne Medine ne İstanbul ne Bağdat ne Kahire... bu açlıkla imtihana bedel olamaz. Bunları -Allah korusun- kaybedersek bir daha fethedebiliriz. Ama o çocukların ahvalini hiçbir şey geri getiremez, hiçbir durum onların ahvaline denk düşmez. Ne Nazi vahşeti ne Bosna'daki katliam ne Afgan işgalindeki katliamlar... ne Vietnam... hiçbir olay bu vahşetle eşdeğer değildir. Mehmet Akif'in -Çanakkale Şehitlerine- şiiri sanki Gazzeliler için yazılmış. Galiba tarih tekerrür ediyor;
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi, Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde -gösterdiği vahşetle "Bu: Bir Avrupalı!" Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer. Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da, Ostralya'yla berâber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk; Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... Hani, tâ'ûna da züldür bu rezîl istîlâ! ... Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... Medeniyyet denilen kahbe, hakîkat, yüzsüz. ... Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam; Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere, Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre. Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler. ...
Şimdi aziz okuyucular; bazı kelimelerin yerini değiştirin, manzara aynı. Çanakkale yerine Gazze koyun, Hindu, yamyam yerine İsrail askerlerini, "Bu Bir Avrupalı!"yı, o gün bütün dünya seyrediyordu, bugün de seyrediyor -gösterilerde bulunanlar hariç-.
"Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... Medeniyyet denilen kahbe, hakîkat, yüzsüz." Gazze bütün maskeleri düşürdü, yırttı attı, herkes aslî hüviyetiyle sahneye arz-ı endam eyledi.
"Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak." Gazze'de aynı manzara, Çanakkale'de düşman mermileriyle paramparça olan cesetlerin aynısı var, ilave olarak açlıktan ölen çocukların dehşet manzarası... Cihan harbinden sonra dünya dengesi altüst oldu, muhtemeldir ki Gazze'den sonra da dünya dengeleri değişecek... Konforunu ve rahatını bozmayanların rahatı ve konforu bozulacak. |


