Makamatu'l-Kulub PDF Yazdır e-Posta

(4 Haziran 2021, Cuma)

Şeyh muhakkik Ebu'l- Hüseyn en-Nuri'nin Makamatu'l- Kulub'ünden

Makamatu'l-Kulub dörttür. Yüce Allah, kalbi dört isimle isimlendirdi. Bu isimler; sadr - kalb - fuad ve lübdür.

Sadr; İslam'ın madenidir / yatağıdır.  Yüce Allah; "Allah'ın, sadrını (göğsünü) İslâm'a açtığı, böylece Rabbinden bir nur üzere bulunan kimse, kalbi imana kapalı kimse gibi midir? Allah'ın zikrine karşı kalpleri katı olanların vay hâline! İşte onlar açık bir sapıklık içindedirler." (Zümer, 39/ 22)

Kalb; imanın madeni/ yatağıdır. Yüce Allah; "Bilin ki, aranızda Allah'ın elçisi bulunmaktadır. Eğer o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu kalplerinize güzel göstermiş; inkârı, fasıklığı ve (İslâm'ın emirlerine) karşı çıkmayı da çirkin göstermiştir. İşte bunlar doğru yolda olanların ta kendileridir." (Hucurat, 49/7)

Fuad; marifetin madeni/ yatağıdır. Yüce Allah; "Fuad, (gözün) gördüğünü yalanlamadı." (Necm, 53/11)

 

Lüb (çoğulu elbab: lübe sahip olanlar; ülülelbab); tevhidin madeni/ yatağıdır. Yüce Allah; "Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde ülülelbab (selim akıl sahipleri) için elbette ibretler vardır." (Al-i İmran 3/190)

Lüb, tevhidin kabı/mekanıdır. Fuad, marifetin kabı/mekanıdır. Kalb, imanın kabı/mekanıdır. Sadr, İslam'ın kabı/mekanıdır.

Tevhid, hakkı tenzih etmek, aşağıya düşürmemektir.

Marifet, Allah'ın yüce sıfatlarıyla ve esmaü'l-hüsnasıyla hakkı isbat etmektir.

İman, kalbin akdidir. Bu akidle kalbe yönelen ve doğru itikadı engelleyen her türlü şaibeyi, zararlı unsurları bertaraf etmektir.

İslam, gizli ve açık bütün işleri Allah'a havale ederek- O'ndan bilerek- teslim olmak, boyun eğmektir. Bu muvahhitlerin kainat nurlarının esrarıdır.

Marifet ancak tevhid ile sahih olur, onunla düzelir, gerçeğini bulur. İman da ancak marifetle sahih olur, düzelir. İslam da ancak iman ile istikametini bulur. Tevhid inancı sahih olmayanın marifeti de sahih olmaz/ tevhidi olmayanın marifeti de olmaz. Marifet sahibi olmayanın imanı da olmaz. İman sahibi olmayanın İslamlığı da olmaz. İslamlığı olmayanın ahlakı, ameli diğer bütün işlerinin faydası olmaz. Kendisine bir fayda sağlamaz.

İslam nuru, avakıbe (sonuçlarına) bağlıdır. İmanın nuru, tavarıka (hayat boyu karşılaşılan belalara karşı gösterilenlere) bağlıdır. Marifet nuru sevabıka (geçmişte yapılanlara) bağlıdır. Tevhid nuru, hakikatlerin müşahedesine (gerçeklere, işin aslına) bağlıdır.

Avakıbin durumu, nefsi idare etme biçimine bağlıdır. Tavarıka intibahın durumu, nefsin riyazetine bağlıdır. Sevabıkın durumu, kalbin korunmasına bağlıdır. Hakikatin müşahedesi, hukuka riayete bağlıdır. Siyasetle kul, tasdike ulaşır. Hirasetle kalbi korumakla kul, tahkike ulaşır. Riyazetle kul, tevfik-i İlahiye ulaşır. Riayetle  uyumlulukla kul, Hak Teala'nın zikrine ve birtakım yüceliklere ulaşır. Nefsi idare edebilme siyaseti, nefsin korunmasını ve tanınmasını sağlar. Riyazet nefsi edeplendirir, kişiyi edep sahibi kılar ve nefsine hakim olmayı sağlar. Kalbi korumak, kişinin zatında Allah'a karşı birrin doğuşunu sağlar. Hukuka riayet, hakikatlerin esrarını açığa çıkarır, hukuka riayet ayrıca, ahde vefayı gerektirir.

Kalbi koruma, hududu -Allah'ın koyduğu sınırları- muhafaza etmeyi gerektirir.

Riyazet, mevcuda razı olmayı gerektirir.

İdare etmek (siyaset) kayıp anında sabrı gerektirir.

İşte bütün bunlar, Allah'ın; gizli- açık, zahir- batın, kullarına buyurduğu ubudiyetin gereğidir.

 

Mümin Kalbin Evinin Sıfatı

Bilmiş ol ki, Yüce Allah, müminin karın boşluğunda/göğsünde bir ev yaratmış ve ona kalb ismini vermiştir. Kereminden ona bir esinti/ merhamet göndermiş. Bu evi, şirkten, nifaktan, şekten ve şekavetten de temizlemiştir. Sonra o eve fazlından rahmet bulutlarını yöneltmiş/ göndermiş, yakin, tevekkül, ihlas, havf (korku), reca (umut) ve muhabbet gibi çeşitli nebatlar (semereler) yeşerttirmiş.

Sonra bu evin sadrında tevhidden sevinçler, sürurlar yerleştirmiş ve rızadan sevinçler ve sırlar yaydıkça yaymış. Sonra marifet ağacını o evin karşına dikmiş. O ağacın aslı müminin kalbinde ve füruu/dalları da semada arşın altında kılmıştır. Sağına sırlar (veya sevinçler), soluna şeriatten güzellikler yerleştirmiş. Oraya rahmet bostanından kapılar açmış, oraya tesbihten, ham etmekten, temcidden (Allah'ı ululamaktan) ve zikirden reyhan kokularını ekmiş.

Sonra oraya hidayet denizinden fazilet suyunu akıtmış ve onunla bitkilerini sulatmış.

Sonra fazlıyla yüce ateşten kandillerden bir kandili oraya asmış. Bu kandil zeka yağıyla aydınlanır, ziyası, ışığı ise takva nurudur.

Sonra taşmasın diye kapısını kitledi. Sonra anahtarını elinde tuttu, yarattıklarından kimseyi vekil etmedi. Cebrail, Mikail, İsrail ve diğerlerini de vekil etmedi.

Sonra Yüce Allah (c.c.), bu Benim yeryüzündeki hazinelerimdir ve madenlerimdir, onlara bakıyorum, koruyorum. Bunlar Benim tevhidimin meskenidir, Ben oranın sahibi olarak orada meskunum. Ne güzel, sakin ve ne güzel meskun.

 

Allah'ın Lütfu Hususu/Zikri

Bilmiş ol ki Yüce Allah, müminin kalbinde yedi şey var etti.

İlki liyneleyyindir, bununla farkına varılır. Yüce Allah; "Allah, sözün en güzelini; âyetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların derileri (vücutları) ondan dolayı gerginleşir. Sonra derileri de (vücutları da) kalpleri de Allah'ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kur'an Allah'ın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah, kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur." (Zümer, 39/23)

Leyyinden sonra tevessü (genişlik/ rahatlık) gelir. Yüce Allah; "Allah'ın, sadrını İslâm'a açtığı, böylece Rabbinden bir nur üzere bulunan kimse, kalbi imana kapalı kimse gibi midir? Allah'ın zikrine karşı kalpleri katı olanların vay hâline! İşte onlar açık bir sapıklık içindedirler." (Zümer, 39/22). Yani öyle bir genişlik ki, o marifet genişliğiyle semavat, yer ve dağların aciz olduğu yükü yüklenebilme genişliğidir.

Tevessüden sonra rızaya bağlı şifa gelir. Yüce Allah; "Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin, mü'min topluluğun sadırlarını ferahlatsın ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah, dilediğinin tövbesini kabul eder. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Tevbe, 9/14-15)

Şifadan sonra hidâyet gelir. Yüce Allah; "Bilin ki, aranızda Allah'ın elçisi bulunmaktadır. Eğer o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu kalplerinize güzel göstermiş; inkârı, fasıklığı ve (İslâm'ın emirlerine) karşı çıkmayı da çirkin göstermiştir. İşte bunlar doğru yolda olanların ta kendileridir." (Hucurat, 49/7).

Hidayetten sonra sekine/sekinet gelir. Sekinetten sonra tuma'nîne/mutmain gelir. Mutmainden sonra tenvir gelir. Bunların dışında sükûnet mümkün olamaz. Yüce Allah; "Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile neredeyse aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nur üstüne nur. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah, insanlar için misaller verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir." (Nur, 24/5)

 

Kalp Fiillerinin Düşmanları ve Onların Bertaraf Edilmesi

Bunlar yedidir.

İlki darlıktır (dayk), marifet ve tevhidin genişliğiyle bertaraf edilebilir. Yüce Allah; "Allah, her kimi doğruya erdirmek isterse, onun sadrını (göğsünü) İslâm'a açar. Kimi de saptırmak isterse, onun da sadrını (göğsünü) göğe çıkıyormuşçasına daraltır, sıkar. Allah, inanmayanlara azap (ve sıkıntıyı) işte böyle verir." (Enam, 6/125).

İkincisi, darlıktan sonra kalp sertleşir, katılaşır, bu da yumuşaklıkla (leyyinle), enbiya ve ulama söz ve nasihatleriyle ancak yumuşar. Yüce Allah; "Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı oldu. Çünkü taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki yarılır da içinden sular çıkar. Taş da vardır ki, Allah korkusuyla (yerinden kopup) düşer. Allah, yaptıklarınızdan hiçbir zaman habersiz değildir." (Bakara, 2/74)

Üçüncüsü katılıktan sonra kalpler kararır. Yüce Allah; "Hayır, hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini kararmıştır." (Mütaffifin, 83/14)

Dördüncüsü kararmadan sonra kalbi zulüm kaplar. Yüce Allah; " 'Kalplerimiz örtülüdür' dediler. Öyle değil. İnkârları sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler." (Bakara, 2/88)

Beşincisi zulüm kaplayışında sonra kalpler açılıncaya kadar mühürlenir. Yüce Allah; "Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır." (Bakara, 2/7).

Altıncısı mühürlenmesinden sonra kalp kilitlenir, (onu açan bir yol bulununcaya kadar) Yüce Allah; "Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir." (Araf, 7/179)

Yedincisi, bütün bunlardan sonra da marufu inkar eden kalpler vardır. Yüce Allah; "Sizin ilâhınız tek bir ilâhtır. Ahirete inanmayanların kalpleri bunu inkâr etmekte, kendileri de büyüklük taslamaktadırlar." (Nahl, 16/22)

İşte böylece bu tür kalpler tevhidi inkar ederler, rububiyeti yok sayarlar, peygamberlerin getirdiklerini, va'd ve vaidi de inkar ederler.

Kalpler (başka bir açıdan) üç çeşittir.

Birincisi asilerin kalpleridir. Şeytanın mesken tuttuğu yerdir, orada kazurat ve necaset vardır.

İkincisi mutilerin kalpleridir. Alimlerin, muhlislerin ve amillerin evi, yeri, meskenidir. Orada kalp muhafızları toplanmıştır.

Üçüncüsü ariflerin kalpleridir. Bu kalpler meliklerin hazineleri mesabesindedir. Orada, mücevherler, dür ü yakut bulunur. Oradaki melikler de kalbin koruyucusu, yardımcısı, bekçisi, gözetleyicisidirler. Başkasına mülk edinmesine müsaade etmezler.

Ariflerin kalplerinin sıfatı, Allah onları yeryüzünün bostanı kılmıştır, o bostan kokusu alan, meyvesinde tadan cennete iştiyak doymaz.

 

Selim Kalbin Sıfatları

Böyle bir kalple işaret edilen, altında vefaya, üstünden de rızaya, sağından ataya, solundan da emniyete, ön tarafından Allah'a ulaşmaya (likaya), arkasından da bekaya ulaşılır. Denilir ki o dört menzildir.

Birinci menzil, şek ve şüpheden kalbin selamette olmasıdır.

İkinci menzil, hevaya uymaktan ve dalalete düşmekten kalbin selamette olmasıdır.

Üçüncü menzil, ucb ve riyaya düşmekten kalbin selamette oluşudur.

Dördüncü menzil, Allah'ı anmaktan insanı alıkoyan masivadan kalbin selamette kalmasıdır.

Muhakkiklerin efdalı Şah el- Kirmani (rah.) sadrın selameti üç şeydedir. -Herkese karşı güvenilir olmak. -İnsanlara hayırlı bakış sahibi olmak.- Her bir insanın özrünü kabul etmek/ insanlardan özür dilemesini bilmek.

 

Ehibbanın/Dostların Kalbi

Vehb b. Münebbih'ten rivayet edildiğine göre Allah Teala Musa (a.s.)  şöyle demiş:

Kalbini sevgime yaklaştır ki, kalbini sevgimin meydanı/alanı kılayım, kalbine marifetimden geniş bir yer vereyim. Bana inanmana iman etmene kalbinde iman evini inşa edeyim. Şavkımdan kalbine güneşi akıttım ve muhabbetimden kalbine kameri uzattım. Gece karanlığında yanımdakilerden kalbine aydınlatıcı yıldızları gece yolculuğuyla yolladım. Anlayışımdan kalbine bulutlar var ettim. Tevfikimden kalbine esintiler ektim.  Fazlımdan kalbine yağmur yağdırdım. Sıdkımdan kalbine ekinler ektim.  Teatimden kalbine ağaçlar diktim.  Vefamdan yapraklar yaptım ve muhabbetimden hikmet meyvelerini yerleştirdim. Ezeli ilmimin dakaiklarinden kalbine nehirler akıttım. Yakinimden kalbine sevgi koydum/yerleştirdim.

 

Mümin Kalbin Kaleleri

İbrahim b. Ethem (rh.) şöyle der: Yüce Allah müminin kalbini (korumak için) yedi kale ihdas etmiş.  Onu korumaları için yedi bekçi/asker ve duvarlar yerleştirmiş.  Müminlerin işi bu kalelerin içinde olmak. Şeytanlar bu kalelerin dışındadır ve oradan köpek havlamaları gibi bağırıp çağırıyorlar.

Birinci kale, yapısı altındandır. O marifetullahtır. Onun etrafındaki ikinci kale gümüştendir, o da Allah'a imandır. Onun etrafındaki üçüncü kale tunçtandır, o da Allah'a tevekküldür. Onun etrafındaki dördüncü kale demirdendir, o da söz ve ameliyle ihlastır. Onun etrafındaki beşinci kale bakırdandır, o da Allah'ın kaza ve kaderine razı olmaktır. Onun etrafındaki altıncı kale (arapça) şebh diye bir madendir, o da Allah'ın farz kıldıklarını ikame etmek, emir ve nehiylerine uymaktır. Onun etrafındaki yedinci kale fahaz diye bir madendir, o da bütün amellerde nefsi terbiye ile ayakta tutabilmektir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Şüphesiz, kullarım üzerinde senin (şeytanı kast ediyor) hiçbir hâkimiyetin olmayacaktır. Vekil olarak Rabbin yeter!" (İsra, 17/65)

Müminlerden kim bu kalelere girerse altın kaleye girmiş olur. Kişi nefsin terbiyesine devam ettiği müddetçe şeytan oraya girecek bir yol bulamaz.

Gaflete dalar, gerekenleri yerine getirmezse, şeytan bana bir şey yapamaz derse, şeytan ondan (dış) kalelerden birini alır ve facir biri olur. Bu sefer şeytan diğer kaleye yönelir. Kim Allah'ın farzlarını, emirleri terk eder ve nehiylerinden kaçınmazsa işte şeytan ondan şebh kalesini alır, üçüncü kaleye yönelir.  Kim Allah'ın rızasını, kaza ve kaderi hakkında kusurlu davranırsa şeytan ondan bakır kalesini alır ve dördüncü kalesine yönelir. İşte bu böyle devam eder gider...

Arif müminin kalbinde dört ateş vardır. Korku ateşi, muhabbet ateşi, marifet ateşi, şevk/arzu ateşi.

Korku / havf ateşi, günahın/ masiyetin tatlılığını yakar. Muhabbet ateşi, itaatin / taatin cazibesini yakar. Marifet ateşi, maddî bağlılıkları yakar. Şevk/arzu ateşi, rehaveti yakar ve kişiyi sevgiliye ulaştırır.

Arif müminin kalbinin bahçesi, (rızalığı, nuru) üç bahçeye rızaya ulaştırır. Bunlar, hefa, vefa ve nimetler bahçesi mükafatı, merhalesidir.

Vefaya giren kişi, reca makamına girer. Nimetler makamına giren kişi vefa makamına girmiş olur. Hefa makamına giren kişi sefayı ikame etmiş olur.

Arif müminin kalbinin nuru üç çeşittir. Marifet nuru, akıl nuru ve ilim nuru.

Marifet nuru güneş gibidir. Akıl nuru ay gibidir. İlim nuru yıldızlar gibidir.

Marifet nuruhevâ ve hevesi örter. Akıl nuru, şehveti örter. İlim nuru cehaleti örter.

....

(Ayet mealleri verilirken müellifin dediği daha iyi anlaşılsın diye ilgili ayet mealinin tamamı tarafımdan verilmiştir. Müellifin eserine aldığı bölümü bolt şeklinde belirtilmiştir. Ayet mealleri Diyanet Meali esas alınmıştır. K. Sağlam)

 

Ebu'l- Hüseyin en-Nurî

Bağdat'ta doğmuştur. Bağdat tasavvuf ekolünün en büyük temsilcilerindendir. Asıl adı Ahmed olan en-Nuri nisbesi başkası tarafından takılmıştır. Ebu'l- Hüseyin Ahmed'in ailesi Horasan'da Herat ile Merv arasında Bağşur adlı kasabadandı. Bu yüzden ona Bağavinisbesi de verilmiştir. Cüneyd Bağdadi'nin yakın arkadaşıdır. Cüneyd'in de hocası olan Ebu Cafer Muhammed b. Ali el Kasab'ın sohbetlerine takip etmiştir. Hicri 295 Miladi, 907 yılında vefat etmiştir.

Geniş bilgi için Bkz. Ahmet Subhi Furat, éAbu?l-Huseyn an-Nuri ve Makâmât al-Kulûb Adlı Risâlesi", İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi (İTED), VII/1-2, İstanbul 1978, s. 339-355.

Not: Hoca müellifin risalesinin Arapça metnini neşr etmiş, müellif hakkında da doyurucu bilgi vermiştir.

 

 

 

 

 

 

 

k_saglam

Yeni Kitabımız Çıktı

egri_agacin_golgesi

Son Eklenenler

YEREL SEÇİM SONRASI ÜLKENİN AHVALİ
(1 Nisan 2024, Pazartesi) Yerel seçim ...
İNSAN KENDİNİ KEŞFEDEBİLİR Mİ?...
(26.01.2024, Cuma) Her kişi, 'önce ke...
MİLLİYETÇİLİK- MUHAFAZAKARLIK- ÜMMETÇİLİK
(Yerellik 'Yerlilik' - Muhafazakarlık -...
EY EHL-İ İSLAM, UYAN!
(06.11.2023, Pazartesi) Ey dünyayı g...
YAĞMUR DUASI
(15 Eylül 2023, Cuma) Yağmur duasına...
AÇMAZI AÇMAK
(25 Ağustos 2023, Cuma) İnsanoğlunun...
AÇILIM - ATILIM
(5 Ağustos 2023, Cumartesi) Sıkışan...
GÜLİSTAN OKUMAYANLARA
(10 Temmuz 2023, Pazartesi) Sadi (Şira...

Kimler Sitede

Şu anda 7 konuk çevrimiçi
Üyeler : 3
İçerik : 636
Web Bağlantıları : 5
İçerik Tıklama Görünümü : 5575656
< ?php if( JRequest::getVar( 'view' ) == 'article' ): ? > < jdoc:include type="modules" name="socialwidget" /> < ?php endif; ? >