Türkiye?nin Serüveni PDF Yazdır e-Posta

                                                                                                         (25 Mart 2016, Cuma)

1- Türkiye Cumhuriyeti, cihan harbinden çıktıktan sonra kendisine dayatılanlara boyun eğmek zorunda kaldı ve galip devletlerin istediği şekilde antlaşmalar yaptı.

Mondros-Mudanya-Lozan vb. Antlaşmalar.

2- Cumhuriyet ilanı siyaseten devlet irtidadıdır. Devlet, batı medeniyet dairesini girdi, fakat halk Müslümanlığını sürdürdü/sürdürüyor. Devlet ile Halk ayrıştı iki ayrı istikamete yöneldi.

3- 1950’li yıllarda galip devletlerin şekillendirdiği bir dünya işleyiş ve anlayışı inşa edildi, Türkiye gibi yenik devletler kontrol altına alındı ve önleri kesildi, güçlenmemeleri için tedbirler alındı.

4- Yeni ihdas edilen dünya iki kutupluydu. Merkez; NATO-Hür dünya, muhalefet; Varşova ve Demirperde ülkeleri idi. Bir de kendi aralarında dünya meselelerini görüşmek üzere MC/BM cemiyetleri kuruldu. Bunların yetkileri de galip devletlerin tekeline verildi. Veto hakkı olan beş ülke buna misaldir. [ABD-Rusya-Çin-İngiltere-Fransa]

5- Türkiye hür dünya yanında yerini aldı. Dünyadaki umumi siyasete uyarak kendine biçilen rolü harfiyen yerine getirdi/elan da getiriyor. Kore’ye asker göndermesi…

6- İç siyasette de aynı yolu izledi, iktidarda hür dünya yanlısı muhafazakarlar vardı, muhalefette de sol düşünceli partiler vardı/elan sol yolundan sapmadan devam ediyor.

 

7- Halkın önü demokrasi adına açılınca millet bunu fırsat bilerek özüne dönme eğilimini izhar etmekte gecikmedi, devlet kendini güvenceye almak için kurumlar kurdu. 27 Mayıs ihtilalinden sonra kurulan anayasa mahkemesi, senatörlük vb. her on senede bir yapılan ihtilaller de bu kaymayı ve sapmayı rayına oturtmak olarak anlamak meçhul değildir.

8- Türkiye daima dünya umumi siyasetine uygun iç ve dış siyaset gütmüştür. 1950’li yıllara kadar dünyadaki despotluğun; Hitler-Lenin vb. Türkiye deki izdüşümü de Milli ve Ebedi şeftir.

9- Yeni rejimin kurulmasıyla İslâm’dan batıya geçişte zihniyet değişikliği olmuş ve toplumu birarada tutan temel harç olan İslâm devre dışı bırakılmıştır. Bu hal içeride iki ana problem doğurmuştur: İslâmlık ve Kürtlük. Devlet önce bunları yok saymış, Müslümanı laik, Kürdü de Türk yapmak istemiş bunun için akla ziyan uygulamalarda bulunmuştur. Ama sonuçta ne Müslümanlar dinlerini bırakmış ne de Kürtler Türk olmuştur. Mesele orta yerde olduğu gibi duruyor.

10- 1990’lı yıllara gelindiğinde dünya yeni bir oluşuma gitti, 1950’li yıllarda kurulan beynelmilel sistemde değişiklik oldu tek kutuplu dünyaya geçildi. SSCB dağıldı, Avrupa toparlandı, Almanlar birliğini kurdu. Türkiye gibi ülkeler ise; hem boşlukta kaldılar hem de önlerine yeni imkanlar açıldı veya öyle lanse edildi yahut öyle sandılar.

11- Devlet/AKP iktidarı, iki kadim problem olan “Kürtlük ve Müslümanlık” a el attı. Bunu yapmaya çalışırken hem batılı kalarak hem de İslâmlığı sürdürerek bir çıkış yolu bulmaya yöneldi. Bu aynı zamanda İslâm’ın temel naslarıyla dünyanın yeni gidişatının yüzleşmesiydi. Hükümet/devlet işbirliğiyle Müslümanlarla devlet uzlaştırılmaya bir yerde buluşmaya dönüştü. Biraz Müslümanları yumuşattı biraz da devlet yumuşadı veya o yüzünü gösterdi. Elan adı konulmamış bir uzlaşma var. Bunun fayda ve zararlarını Müslümanlar olarak verilere dayalı ciddi bir muhasebesini yapmamız lazımdır, geç kalınmıştır.

Kürtlük problemi için de aynı yolu izlemek istedi ama beceremedi. Kürtlük problemiyle Kürtçülüğü birbirinden ayıramadı, elan Kürtlük meselesinden çok Kürtçülük meselesi gündemde.

12- Dış dünya, Türkiye’nin içerde Kürt-Türk, Müslüman-laik probleminin bitmesini istemedi. Çünkü bu iki mesele halledilirse, İslâm dünyasının iç problemleri azalacaktı ve ümmetin oluşumuna giden yol açılmış olacaktı, süper güçler, dünya hakimleri buna müsaade etmedi. Bugün PKK ve türevlerinin tümü artık bir iç mesele olmaktan çıkmış, Türkiye’yi hizaya getirmek isteyenlerin vurucu timi haline gelmiştir. 

13- Ayrıca iki cihan harbinden sonra bugün gelinen nokta itibarıyla yeni dengeler kurulmaya gebe ister istemez, eski dengeler yerine yenileri gelecek. SSCB dağıldı orada bir boşluk oluştu, Rusya kaybettiklerini tekrar elde etmek istiyor. Almanya güçlenmiş kendine alan açmaya çalışıyor. Çin-Japonya, Hindistan yeni dünyada pay istiyor.

Türkiye-İran gibi bölge ülkeleri kendilerine nüfuz alanı oluşturmak istiyorlar.

13- Türkiye bugün itibarıyla NATO’ya bağlanarak eskisi gibi rahat hayatiyetini sürdüremeyeceğini fark etti ve kendine ait bir iç ve dış siyaset yürütmeye kalkıştı. Elan bunun bedelini ödüyor. Ege ordusunun kuruluşundan itibaren kendi öz imkânlarına dayanarak var olma mücadelesini vermeye çalışıyor. Bakalım ne kadar becerebilir.

14- Suriye ve halkı Müslüman olan ülkelerdeki kargaşa ve savaşın mimarı ve mesulü Türkiye değildir. Türkiye kendisine bugün dayatılan PKK iç savaşı muhtemeldir görmüş ve fakat önlem almayı becerememiştir. Bu hususta devlet/AKP gücünü abartmış, batılı müttefiklerine gereğinden fazla bel bağlamıştır. AB uyumuna güvenerek içeride yeniliklere gitmiş, bunu yaparken halkın özüne uymayan birçok uygulamalar ve kanunlar çıkarmıştır. Böyle yaparak batı dünyasını yanına çekebileceğine inanmış, ama sonuçta batı buna kanmamış ve Türkiye’ye bedel ödetiyor.

15- Dünya Müslümanları olarak, ümmet olarak, halkı idare edenler de dahil olmak üzere modern dünyanın dışında nasıl bir dünya istediğimizi de açık ve sarih bir şekilde izah etmekten de aciz kalmışız. Bunu da itiraf etmekten çekiniyoruz.

16- Türkiyeli Müslümanlar olarak; dünya umumi gidişatını ve hakimiyetinin dayanaklarını, bölgesel ve yerel güçleri ve işleyişlerini, dünyadaki Müslüman nüfusun maddi-manevi imkanlarını detaylı bir şekilde incelemeden sağlıklı bir yol almamız mümkün değildir.

17- Modern dünyanın geldiği yer, açtığı imkanlar ve yaptığı tahribatları hesaba katmadan dolu dizgin gitmek, gözü kapalı yürümek demektir ve böyle bir yürüyüş hem tek tek birer fert olarak bize, hem ülkeye, hem de ümmete zarar verir.

18- Yakınmayı bırakıp özümüze ve içimize dönelim. Önce kendimiz olalım, Müslüman olarak bizi biz kılan değerlerimize sarılalım.  Dış dünyayla hangi geri besleme ile karşı koyabilir ayakta kalabilir ve ümmete bir katkı sağlayabiliriz düşüncesine odaklanalım. Bütün bunları yok sayarak hayatimizi sürdürmemiz çok zor.

19- Her bir fert ülkeye, Müslümanlara ve insanlara ne sunacak nasıl bir katkı sağlayacak ona bakalım. Topyekûn ümmet olarak modern dünyanın beynelmilel ortamına ne gibi imkanlar sunuyoruz, insanlığın bugünkü açmazlarına neler öneriyoruz, bunları uygulanabilir bir formatta açıkça beyan etmeliyiz.

 

k_saglam

Yeni Kitabımız Çıktı

egri_agacin_golgesi

Son Eklenenler

YEREL SEÇİM SONRASI ÜLKENİN AHVALİ
(1 Nisan 2024, Pazartesi) Yerel seçim ...
İNSAN KENDİNİ KEŞFEDEBİLİR Mİ?...
(26.01.2024, Cuma) Her kişi, 'önce ke...
MİLLİYETÇİLİK- MUHAFAZAKARLIK- ÜMMETÇİLİK
(Yerellik 'Yerlilik' - Muhafazakarlık -...
EY EHL-İ İSLAM, UYAN!
(06.11.2023, Pazartesi) Ey dünyayı g...
YAĞMUR DUASI
(15 Eylül 2023, Cuma) Yağmur duasına...
AÇMAZI AÇMAK
(25 Ağustos 2023, Cuma) İnsanoğlunun...
AÇILIM - ATILIM
(5 Ağustos 2023, Cumartesi) Sıkışan...
GÜLİSTAN OKUMAYANLARA
(10 Temmuz 2023, Pazartesi) Sadi (Şira...

Kimler Sitede

Şu anda 5 konuk çevrimiçi
Üyeler : 3
İçerik : 636
Web Bağlantıları : 5
İçerik Tıklama Görünümü : 5575767
< ?php if( JRequest::getVar( 'view' ) == 'article' ): ? > < jdoc:include type="modules" name="socialwidget" /> < ?php endif; ? >